Günümüzde evlilik gerekçeleri arasına bir yenisi daha girdi: Çocuk sahibi olmak için evlenmek. Sadece bu amaç için evlenenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bu durumda sormadan edemiyoruz: “Çocuk amaç mı yoksa evliliğin meyvesi, Allah’ın verdiği bir lütuf mu?”
Her genç kız ve erkek bir gün yuva kurmak ister. Zira evlilik toplumun temel yapı taşı olan aile kurumu için gereklilik arz ediyor. Çünkü insan evlendiği zaman yaşamına çeki düzen veriyor. Çocukluk ve ergenlik döneminin başıboşluğu, haylazlığı ve sorumluluktan kaçınma hali yerini daha dengeli davranışlara bırakıyor.
Peki, insanlar ne için evleniyor? Evlenmeyi gerekli kılan şeyler var mı?
Kimileri fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçtan kimileri de Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine uymak için evleniyor. Bunlara son yıllarda bir yenisi daha eklendi. Pek çok kişi artık “Sadece çocuk sahibi olmak” için evleniyor. Bu durum çocuğu olmayınca boşananlardan tutun da çocuk sahibi olmak için anlaşmalı evlilik yapanlara kadar varıyor. Hal böyle olunca akıllara, “Çocuk amaç mı yoksa evliliğin meyvesi mi?” sorusu geliyor.
Müminlerin nazarında aile, toplumun en önemli parçası ve milletin de ilk nüvesi. Kutsal bir müessese olan aile, bu kutsiyeti ve meşru birleşmeyi nikâhla sağlam bir zemine oturtuyor. Dolayısıyla izdivaçla Allah’ı hoşnut edecek ve Resûlullah’ın yüzünü güldürecek bir neslin yetiştirilmesi için sağlam bir temel atılmış oluyor. Fakat günümüzdeki evlilikler bu amaçtan saparak çok farklı bir yöne doğru yol alıyor. Evlilik öncesi yapılan çocuk anlaşmaları, izdivaç sonrası çocuğun olmaması ve bunun sonucundaki boşanmalar, bu kutsal müesseseyi derinden yaralıyor. Oysaki eşlerin birbirine emanet olması gibi, çocuğun da evliliğin bir meyvesi, Cenâb-ı Hakk’ın bir nimeti olduğu unutuluyor.
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan evlilik uzmanı Psikolog Bilge Çapoğlu, son yıllarda evlenecek çiftlerin farklı amaçlarla bir araya geldiği kanaatinde. Mesela zengin bir erkekle evlenip rahat bir hayat sürmek isteyen bayanlar, soyunun devam etmesini isteyen erkekler giderek çoğalıyor. Sadece çocuk yapmak için yuva kuranlar ise çocuğu kendine amaç ediniyor. Evlilikte çocuğun o izdivacın bir meyvesi olduğunu unutan erkek, sadece “baba olmak, erkekliğini ispatlamak” düşüncesiyle hareket ederken, kadın ise “ben de anne oluyorum, doğurabiliyorum” düşüncesine kapılabiliyor.
Çapoğlu, ebeveyn olanların evlatlarına malıymış gibi davranması, çocuğu yaratmış gibi kendini gereğinden fazla önemsemesi ve “Benim çocuğum” cümlesini kurmalarını çok sakıncalı buluyor. “Çocuk bizim için dünyaya gelmiyor.” diyen Çapoğlu’na göre, çocuk, Allah’ın onlara verdiği yaşam hakkını sürdürmek üzere dünyaya geliyor.
Evlilik kurumunu derinden sarsan bir diğer yanlış da çiftlerin, evlenmeden önce birbirlerine gerçekten ne istediklerini açıkça söylememeleri. Birçok kadın veya erkek, neden evlenmek istediğini, karşı taraftan ne tür beklentileri olduğunu konuşmuyor. Eğer kişiler, gerçekten sadece çocuk sahibi olmak amacıyla evleniyorsa, bunu eşine mutlaka baştan açıklamalı. Çünkü bu tür şeyler gizli kapaklı kalınca ileride ciddi sorunlara yol açabiliyor.
Evliliği, çocuk sahibi olma adına araç haline getiren çiftlerde o yuva, çocuk merkezli bir aile yapısına dönüşüyor. Hayatı paylaşma ve birbirine eş olma gibi amaçlar ortadan kalkıyor. Her iki taraf da en ufak sorunda çocuğu kullanmaya, koalisyon kurmaya çalışıyor. Diğer taraftan ısrarla evlat isteyen taraflardan biri, çocuklarına sadece kendi evladıymış gibi davranabiliyor.
Sosyolog yazar Nazife Şişman ise kadınların anne olmak isteğinin anlaşılabilecek bir arzu olduğunu savunuyor. Çünkü soyun devamlılığı arzusu, yalnızca fizyolojik ve hormonel olarak bunu daha yoğun hisseden kadınlarda değil, erkeklerde de fıtraten var. Zira bu arzu, insanın ölümsüzlük isteğinin bir sonucu.
‘Çocuk sahibi olma talebinde aşırıya gitmemeli’
Çiftler arasında sıkıntı oluşturan bir diğer konu da çocuk sahibi olamama. Yaradılış gereği birtakım sıkıntılardan dolayı çocukları olmayan çiftlerde bu durum, çok farklı sorunlara yol açabiliyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İnfertilite Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Ercan Baştu, çiftlerin psikolojisi üzerinde durulması gerektiğine inanıyor.
Baştu’ya göre ülkemizde özellikle kadın sebepli kısırlık problemlerinde, kadının üzerinde aile ya da çevreden yoğun bir şekilde “Tedaviyle de çocuk olmazsa bu evlilik devam etmez. Bebeğiniz olursa aranız düzelir.” baskısı olabiliyor. Bu durum, kadında ‘suçluluk-yetersizlik’ duygusuna sebep olurken, zaman zaman baş etmekte zorlandığı birçok ruhsal-duygusal problemi de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla insanların, böyle yakınlarına karşı önyargı ve genellemelerden uzak, ‘hassas’ ve ‘duyarlı’ bir yaklaşım içinde olması gerekiyor. Çünkü başarısız tüp bebek denemelerinin ardından bazen süreci akışına bırakınca çocuğu olan çiftler bulunuyor. Bunun yanı sıra çocuktan ümidi kesip beklenti içinde olmayan bazı çiftler de bir süre sonra hamilelik müjdesiyle karşılaşabiliyor.
Evlat hasretiyle yanıp tutuşan, evliliğini kurtarmak isteyen çiftlerin tüp bebek isteklerinde zaman zaman aşırıya kaçarak, çocuk sahibi olmayı zorunlu hale getirmesi de büyük bir sorun teşkil ediyor. Nisyandan gelen insan, burada da iradesinin cüz’i olduğunu unutuyor. Fethullah Gülen Hocaefendi konuyla ilgili olarak Şûra Sûresi’nin 49 ve 50. ayetlerini hatırlatıyor: “Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat, dilediğine erkek evlat verir yahut kızlı oğlanlı olarak her iki cinsten karma yapar. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi mükemmel bilir, her şeye kadirdir.” Ayetten yola çıkarak içinde bulunulan bu durumu değerlendiren Hocaefendi, birçok konuda olduğu gibi çocuk sahibi olma talebinde de aşırıya gitmemek gerektiğini vurguluyor. Bu aşırılığın insanın başına pek çok dertler açacağı uyarısında buluyor.
Evlat hasretiyle yanıp tutuşan, evliliğini kurtarmak isteyen çiftlerin tüp bebek isteklerinde zaman zaman aşırıya kaçarak, çocuk sahibi olmayı zorunlu hale getirmesi de büyük bir sorun teşkil ediyor. Nisyandan gelen insan, burada da iradesinin cüz’i olduğunu unutuyor. Fethullah Gülen Hocaefendi konuyla ilgili olarak Şûra Sûresi’nin 49 ve 50. ayetlerini hatırlatıyor: “Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat, dilediğine erkek evlat verir yahut kızlı oğlanlı olarak her iki cinsten karma yapar. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi mükemmel bilir, her şeye kadirdir.” Ayetten yola çıkarak içinde bulunulan bu durumu değerlendiren Hocaefendi, birçok konuda olduğu gibi çocuk sahibi olma talebinde de aşırıya gitmemek gerektiğini vurguluyor. Bu aşırılığın insanın başına pek çok dertler açacağı uyarısında buluyor.
Ona göre evlenme ve çocuk sahibi olma meselesinin, ihtiyaç ölçüsündeki bir talep çerçevesinde kalması, bu hususta aşırı gidilmemesi, “olmazsa olmaz” denilmemesi, izdivaç ve çocuk asla rıza-yı İlahî ve i’lâ-yı kelimetullah gibi insan için zarurî ve hayatî olan mevzularla eşit tutulmaması gerekiyor. Nitekim çocuk talebi gibi hırs gösterilmemesi gereken meselelerde ısrarlı istekler, çoğu zaman maksadın aksi netice veriyor. “Olsun da nasıl olursa olsun!..” düşüncesini ve ısrarını sürdüren anne-babalar, ekseriyetle çocuklarından çok çekiyor. Kimi çocuklar bedenlerindeki engel ve hastalıklarıyla kimileri huysuzluk ve şirretlikleriyle kimileri de kalb-kafa yapıları ve hayat tarzlarıyla anne-babalarını mutsuz ediyor. Sosyolog Nazife Şişman, burada Müslüman düşünürlerin çocuğun dünyaya gelişini, Allah’ın yaratma sıfatının tecellisi olması hasebiyle, ayrıca bir tefekkür sahası olarak yorumladıklarına değiniyor. Bunun yanı sıra mal, mülk ve şöhret gibi çocuğun da bir imtihan vesilesi olduğuna dikkat çekiyor. Çünkü sahip olunan çocuklarla övünmek, onlar üzerinden bir iktidar kurmaya kalkışmak, sık rastlanılan bir durum.
‘EVLATLARINIZ BİRER İMTİHAN UNSURU’
Peygamberler için de soylarının devam etmesi, fıtrî bir arzu. Hz. Zekeriya (as) ve İbrahim Aleyhisselam’ın da gönüllerini bu arzuya kaptırdıkları, yine de Allah’tan gelene razı olup, kani bir ruhla teslimiyetin ardından kendilerine çocuk ihsan edildiğinde, bunun aynı zamanda bir imtihan olduğunu gördükleri biliniyor. Nitekim Kur’an-ı Kerim, çocukların birer nimet olduğunu ifade ettiği gibi, onların imtihan vesilesi olduklarını buyuruyor: “Biliniz ki mallarınız ve evlatlarınız, sadece birer imtihan unsurudur. Büyük mükâfat ise âhirette Allah nezdindedir.” (Enfal, 8/28)
Evlendikten sonra ciddi bir sorun olmaması adına çiftlerin, çocuk sahibi olma fikrini enine boyuna düşünmesi şart. Aslında bu kararın netliği bireylerin önünü görmesine yardımcı oluyor. Eğer çocuk isteği, Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) tavsiyesine uymak içinse olumlu ilk adım atılıyor. Çünkü çocuk, anne-baba için bir amaç değil, Allah’ın lütfu, ikramı, yuvanın meyvesi, evin neşesi olarak görülüyor. Böyle bir ruh hali içinde olan çiftler, evladıyla imtihan bile olsa, Rabb’inden geldiğini bilip Yunus Emre’nin “Gelse de celalinden cefa/ Yahut cemalinden vefa ikisi de cana sefa/ Kahrın da hoş lütfun da hoş” dizeleriyle ömrünü rıza-i İlahî yolunda hayırlı bir evlat yetiştirmeye adayabilir. t.kaplan@zaman.com.tr
Bu yazi http://www.yenibahardergisi.com dan alintidir.